Hiç hikaye, roman CD si (kaseti) dinlediniz mi?
Evet dinledimm
Hayır hiç dinlemedim.
Küçükken dinlemişim ama hatırlamıyorum.
 
  
 
 
   
Müzik / Besteciler
Frederic Chopin

 

Varşova yakınlarındaki Zelazowa Wola'da, Kont Skarbek'in şatosunda kontesin çocuklarına Fransızca dersleri veren Nicolas şatoda ev işlerinde yardım etmekte olan Justiana Krzyzanowska ile sıkı bir dostluk kurmuştur. Justina'dan piyano çalmayı öğrenmekte, uzun kış gecelerinde Justina'nın piyanosuna, türküleriyle eşlik etmektedir.

Frederic Chopin'i dünyaya getirecek olan birleşme işte böyle bir ortamda oluşmuş. İki genç, 2 Haziran 1806'da evlenmişler. Dört yıl sonra, 1 Mart 1810'da da bir oğulları dünyaya gelmiş. Adını  kontun oğlundan esinlenerek Frederic koymuşlar...

Frederic doğduktan birkaç ay sonra Chopin'ler Varşova'ya taşınımışlar. Küçük Chopin babasından Fransızca öğrenirken annesi de ona piyano dersleri vermeye başlamış. Yaşamı boyunca bir daha ayrılmayacağı siyah-beyaz tuşlar üzerindeki parmakları gün geçtikçe ustalaşırken, adı da şehirde duyulmaya başlamış. Chopin'lerin evini Varşova'da bilmeyen kalmamış. Sokaktan geçenler Chopin'lerin evini, "Bu evde bir harika çocuk var" diye birbirlerine gösterirlermiş.

Chopin'in bu dönemdeki yaşantısı Mozart'ın bir kopyası gibidir. "Küçük Mozart" adıyla tanınmasının yanı sıra, konaktan köşklere, saraylara sürekli çağrılır, konserler verir.

Varşova'da çıkan "Edebiyat Gazetesi" 1818 Şubatında, sekiz yaşındaki bestecinin ilk "Polonaise" inden (polonez) söz ederken şöyle diyordu:

"Bizim ülkemizde de dahiler dünyaya geliyor, ama ne yazık ki duyurmasını bilmediğimiz için tanınmıyorlar.

Chopin dört beş yıl Bohemyalı piyanist Zywny'den ders alır. Öğretmeni artık ona öğreteceği birşeyin kalmadığını söylediğinde ise Chopin 11 yaşındadır.

1823'ten 1826'ya kadar Varşova Lisesi'nde okuyan Chopin, daha sonra konservatuvara yazılır. Bu arada beste yapmayı da sürdürmektedir. Küçük Chopin'in adı Viyana'da çoktan duyulmuş, kendisine "Yeni Kuzey Yıldızı" lakabı verilmiştir.

Chopin, 1829'da Viyana'da göründü, ilk konserinden sonra salon alkıştan inliyordu. İkinci konseri ise tam bir başarıydı. Bu konserinde ünlü "Op. 14 Krokowiak Rondosu" nu ve "Op. 11 Çeşitlemeler" i seslendirdi.

Bir müzik eleştirmeni ise, bir müzikçi olarak Chopin'in temel özelliklerinden birini farketmişti: Genç besteci güçlü görünmekten, gösterişten kaçıyordu. Bu, Chopin'in kişiliğinin, sanatının yansımasıydı. Oysa, bunu bir kusur olarak görenler vardı. Chopin de, "zayıf çalış" olarak nitelendirilen bu eleştiriyi duymuştu. Varşova'ya yazdığı mektupta şöyle diyordu:

"Burada virtüozların gürültülü, gösterişli çalmalarına alışmışlar. Ne yapayım, ben öyle çalamam. Şunu da çok iyi biliyorum ki, benim çalışım, sanatçıların ve kadınların hoşuna gidiyor."

2 Kasım 1830 günü bir arabayla Zelazowa'ya gelen genç adam, 20 yıl önce doğduğu köyüne 'hoşçakal' diyecekti. Ve Chopin Polonya'yı terketti. Chopin'in ilk durağı Dresden oldu. Onu büyük bir törenle karşıladılar, genç besteci sarayda konserler verdi. 23 Kasım 1830'da, arkadaşı Tito ile birlikte Viyana'ya geçen besteci bir hafta sonra, yurdundan yine savaş haberleri aldı: Varşovalılar Ruslara karşı ayaklanmışlardı. Arkadaşı Tito'nun ardından Varşova'ya gitmeyi düşünen Chopin'i babasının mektubu durdurdu:

"Sakın öyle birşey yapma, herşeyden önce sanatını düşün!"...

Chopin hala kararsızdı; babasının öğüdüyle yurt çağrısı arasında kalmıştı. Bu kararsızlığından, bir arkadaşı, kurtardı onu:

"Dönüp yurdunun şerefini kurtarmak için çalışacaksın, değil mi? Sen burada da yurdumuzun şerefi için çalışıyorsun."

Viyana Chopin için artık anlamsızlaşmaya başlamıştı. Rusya ve Prusya’nın anlaşması ile Viyana'nın yumuşak havası birden değişmişti. Şimdi orada, Strauss'un gür melodileri seviliyordu. Bu müzik cennetinin havası besteci için dayanılmaz bir hale gelmişti. Paris, Londra, Salzburg ve Monaco için vize alıp yola çıktığında, arkasında bıraktığı şehirden kulaklarına tatlı piyano ezgileri yerine, mızıka sesleri gelir gibiydi.

Stuttgard'a vardığında (8 Eylül 1831) Varşova'nın yeniden Rusların eline geçtiği haberi geldi. Chopin, ulusal duygularını eserlerine yansıtıyordu. Bu dönemde bestelediği "Etüde (No. 12)" için  Schumann, "Çiçekler arasına saklanmış toplar" demişti.

Son durağı Paris oldu. Paris, yeteneklerin ateşleyicisi, birçok sanatçının bulunduğu bir şehirdi. Aralarında Mendelssohn, Liszt, Cherubini, Meyerbeer ve Berlioz'un da bulunduğu birçok müzisyenle tanıştı Chopin. Geleneksel piyano okulunun baş temsilcisi sayılan Alman piyanist Kalkbrenner ile Chopin ilk önceleri rekabet halindeyken yapılan bir yarışmada, ikisi de aynı dereceyi aldılar. Yenişemeyen iki rakip, birbirlerine dostluk ellerini uzatırken Chopin "mi minör Konçerto"sunu ona, Kalkbrenner ise Chopin'in bir mazurkası üzerine yaptığı "Çeşitlemeleri”  besteciye ithaf etti.

Chopin’in Paris'te yaşadığı evin manzarası eserlerine esin kaynağı olacak kadar güzeldi. Besteci bu şehirde önce avuntu, sonra zevk ve ilham bulmuştu. Ancak bir süre sonra başlayan kolera salgını Chopin' i yeniden karamsarlığa itmiş, hatta imzalarını "Zavallı Chopin" diye atacak kadar mutsuz kılmıştı.

Bu arada Paris'in ünlü banker ailesinden Rothschild'le tanıştı Chopin. Rodhschild'ler evlerini besteciye açarak konserler vermesini sağlamışlardı. Bu konserlerinde dinleyicilerini hayran bırakan Chopin'den evin hanımı ders almak isteyince bestecinin ekonomik sorunu da çözülmüş oldu. Oldukça heyecanlı ve sıkılgan olan Chopin, piyanosu başında yalnız başına beste yapmaktan, eş-dost arasında piyano çalmaktan ya da aile toplantılarında konser vermekten hoşlanıyordu, ama büyük konser salonlarında, kalabalık önünde çalmaktan adeta ürküyor gibiydi. Arkadaşı Tito'ya yazdığı bir mektupta "Bilemezsin, bir konserden önceki üç gün ne azap çekiyorum" diyordu. Bayan Rothscild'den ders karşılığı aldığı ücret sayesinde konser azabından ve turneye çıkma zahmetinden kurtulmuştu. Elinde oldukça iyi para geçmeye başlamıştı. Önce evini değiştirip XVI. Louis tarzında eşyalarla döşedi. Paris'in en pahalı mağazalarından giyiniyor, beyaz eldivenleri, silindir şapkası ve son moda ayakkabılarıyla bir şıklık örneği olarak görülüyordu. Bu arada yeni bir gönül macerası da başlamıştı. "Ah senin için nice gözyaşları dökeceğim" diyen Konstanza unutulmuş, yerini Kontes Delfina Potocka almıştı. Konstanza'nın evlilik haberini duyduğunda ise eskiden ona ithaf ettiği konçertosunun yeni basımında üzerine Delfina'nın (Chopin'in ona verdiği adla, 'Findelka') adını yazdı.

Chopin'in evi bir sanat merkezi haline gelmişti. Polonyalı şairler, Fransız yazarları, bestecileri, yabancı sanatçılar ve Listz, hemen her akşam onun salonunda toplanıyorlar sanat üzerine sohbet ediyorlar, şiir okuyorlar, piyano çalıyorlardı. Kontes Delfina Potocka da bu toplantıların baş konuğuydu elbet.

Chopin'in ünü bütün Avrupa'ya yayılmıştır artık. Notaları Fransa, Almanya ve İngiltere'deki yayın evlerince basılmaktadır. 1831-1836 arasındaki yıllar bestecinin en verimli ve güzel yıllarıdır. 1835 Ağustos’unda, 5 yıldır görmediği babası ve annesiyle buluşmak için Karlsbad'a gider Chopin. Üç haftalık birliktelikleri son görüşmeleri olur. Dönüşte, Kontes Teresa Wodzinska'nın davetlisi olarak, bir süre Dresden'de kalan Chopin, evin 16 yaşındaki kızı Maria'yla bir gönül ilişkisine girmekte gecikmez. Şarkı söyleyen, resim yapan ve şiir yazan Maria'ya sevgisini bir "vals" ini ona ithaf ederek gösterir.

Paris'e döndüğünde ise, aynı ilhamla bu kez başlı başına bir şaheser olarak nitelendirilen "Ballade"ını (Op. 29) yazar.

Bir yıl sonra Maria'yı görmeye gittiğinde ise Chopin çoktan kararını vermiştir; onunla evlenecektir... Ancak Maria’nın annesi 20 yaşından beri ince hastalığa tutulmuş olan Chopin’e kendine dikkat etmesi, üşütmemesi uyarılarında bulunur. Erken yatması ve yün çorap giymesini hatırlatırken Maria’da ona kendi elleriyle terlik örer. Paris’e  dönerken birkaç gün Leipzig'de kalır, yeni eserini, Robert Schumann'a dinletir. Schumann eserle ilgili eleştirisini “eşsiz güzellikte” diye  belirtmiştir.

Paris’e döndüğünde Maria'dan aldığı mektupların içeriği Chopin'i kızdırmaya başlar. Özellikle de terlik edebiyatından sıkılmıştır artık. Maria'ya alaycı yanıtlar yazmaya başlar: "Terlikler hiç aklımdan çıkmıyor, geceleri de erken yatıyorum. Piyanomu sabahın alacakaranlığında çalıyorum!.." Böylece Chopin, Maria'dan da bir süre sonra kopar.

1837 kışı Chopin için oldukça sıkıntılı geçti. Hastalıktan özellikle de öksürükten kurtulamıyordu. Yer değiştirmenin ve yeni insanlar görmenin iyi geleceği inancıyla Londra'ya gitti ve kendini hummalı bir çalışmaya verdi. "Op.25 Etudes" ,"Op.29 Impromptu", "Op.30 Mazurka"  "Op.32 Nocturnes" ve "si bemol majör Scherzo" hep bu dönemin eserleridir.

Chopin, 1838 Şubatında Tuileries Sarayı'nda Kral Louis-Philippe'le saray ileri gelenlerine bir konser verdiğinde herkes hayran kalmıştı. Ancak, bestecinin böyle büyük konserlerden kaçınmasını doğal karşılamıyorlardı. Onun bu davranışını kendini beğenmişlik olarak değerlendirenler de vardı.

Liszt, 1836 Aralığında bir akşam, bir erkek adıyla yazılar yazan George Sand’ı Chopin’in evine getirir.

O gece Chopin'le uzun uzun sohbet eden Sand, besteciyi Nohant'daki şatosuna davet etti. Chopin bu davete karşılık vermedi.

8 Kasım 1838'de Mallorca adasına gidenler arasında George Sand ve Frederic Chopin de vardı. Sand, Chopin'le olan arkadaşlığını sevgi temeline oturttuktan sonra, baş başa kalabilmeleri için burayı seçmişti. Bu seyahati gerçekleştirebilmek için ikisi de daha yazmadıkları eserler için yayımcılarından borç para almışlardı. Breezy Evi' olarak bilinen mobilyalı bir ev kiraladılar. Yerleşmelerinin ilk birkaç haftasında, yeşil tarlalar arasında, çiçekli limon ve mersin ağaçlarının bulunduğu bu yerde, iklimin tadını çıkardılar.

Fakat 'Breezy Evi' nin konuklarının huzuru ve sakinliği ansızın bastıran fırtınalarla gölgelendi. Erken bastıran yağmur ve fırtına havayı soğutup, rutubetlendirdi. Bu durum Chopin'in hassas olan bünyesini etkilemekte gecikmedi ve besteci yeniden öksürmeye başladı. Ağzından kan geliyordu.

Chopin'in sağlığının bozulması, beklenmedik sonuçları da doğurur. Yörenin insanları bestecinin verem olmasından korkarlar. Ev sahibi, istemiyerek de olsa, kiracılarının hemen evinden taşınmalarını ister. Şans eseri olarak Palma'daki Fransız Konsolosluğunda bir yer bulurlar.

Sand ve Chopin 15 Aralık'ta, Valdemosa Manastırı'na taşındılar. Eskimiş birkaç mobilyanın arasında Mallorca yapımı bir piyano buldular. Türünün en iyi örneği olmasa da, Chopin ümitsizce Paris'den gelecek Pleyel piyanosunu beklerken, en güzel bestelerini bu ilginç piyanoyla yaptı. Pleyel ise önemli bir gecikmeyle eline geçecekti.

Chopin'in ruhsal durumu ve manastırın çevresi, onun bazı eserlerinin ender bir duygusallıkla örülmesine yol açtı. Chopin'in Ekim 1938 ile Şubat 1839 tarihleri arasında  yazdığı "Prelüdler"i, romantik müziğin şaheserleri sayılmakta olup sırasıyla: "la minör Nr. 2", "mi minör Nr. 4", "do diyez minör Nr. 10", "si bemol majör Nr. 21 "ve "1 numaralı do majör" ve "mi minör prelüdler"idir. Bestecinin Valdemosa'da bestelediği eserler arasında ayrıca, "Op. 40, do minör Polonez", "Op. 41, mi minör Mazurka", "Op. 39, 1 numaralı Schezo" nun taslağı, "Op. 38, ta majör Ballad"ın yeniden yazımı, "Op. 40, 1 numaralı la majör Polonez" (düzeltilmiş şekli), "Op. 35, si bemol majör Sonat", önceden bestelediği "Marche Funebre" (Cenaze Marşı) , "Op. 37, 1 numaralı sol minör Nocturne" (Noktürn) ve "Op. 43, la bemol majör Taranteila" taslağı bulunmaktadır.

Chopin'in gittikçe kötüleşen sağlığına ek olarak paralarının da bitmesi, hiç istemediği halde adadan ayrılmalarına neden oldu. Paris'e geçmeden bir süre Marsilya'da kaldılar. Marsilya'dan Nohant'a, George Sand'ın şatosuna gittiler. Buradaki doktorun sözleri besteciyi rahatlattı: "Korkulacak birşey yok, ciğerleriniz sağlam. Yalnız boğazınızda bir iltihap var."

Neşesi yerine gelen Chopin bunu bestelerine de yansıttı: "si minör Sonat”ını tamamladı, üçüncü "Scherzo"sunu , "fa diyez minör lmpromptu"unu yazdı. Bir yandan da Bach'ın Paris'te basılacak bestelerinin baskı yanlışlarını düzeltiyor, George Sand'ın kızı Solange'a piyano dersleri veriyordu.

Her akşam, o gün yazdıklarını George Sand'a dinletiyor, ne düşündüğünü soruyordu.

Chopin gerçekten verimli çalışıyor, ama bestelerini hiç de kolay yazmıyordu. Gece yazdığını ertesi sabah siliyor, gündüz yazdığını gece yeni baştan ele alıyordu. Bu titizlik ve gerginlik içinde, bazen bütün gün piyanosunun başında ağladığı oluyordu. George Sand ise onu üçüncü çocuğu olarak görmeye başlamıştı. Chopin'i bir anne sabrıyla dinliyor, cesaret vermeye, avutmaya, teşvik etmeye çalışıyordu. Bu durum aralarındaki aşkı da etkiledi. Sonunda ayrı evlerde oturmaya karar verdiler. Ama pişmanlık duyan Chopin oldu. Sand'la olan birlikteliğinde güzel bir sevginin yanı sıra, sıcak bir aile ortamını da bulmuştu. Sand ise bu dönemde edebiyatın yanı sıra siyasetle de ilgilenmeye başlamıştı. Chopin'e çocuğu gibi şefkat gösteren George Sand yoktu artık. Eski koruyucu melek, şimdi siyasetçiler arasındaydı ve Chopin'e ayıracak zaman bulamıyordu.

1841'de, Liszt'in onu göklere çıkaran bir yazısı üzerine Chopin bir konserinden altı bin frank kazandı. O senenin yaz aylarında George Sand'ın merhamet yanı ağır basan sevgi duyguları üstün gelmiş, yazlığına onu da çağırmıştı. Chopin Nohant'da, bu kez önce "Tarantella"sı sonra da "3. Ballade" ı (Balad) üzerine çalıştı. Özlem duygularını en iyi dile getirdiği şaheserleri olarak kabul edilen "Op. 44 Polonaise"i ile "fa minör Fantaisie"sini de (fantezi) o günlerde besteledi.

Sand gibi, Chopin de o kış Paris'e döndü ama kış mevsimi Chopin için sanat başarılarının dışında çok mutsuz geçti. Önce ilk piyano öğretmeninin ölüm haberi, ardından da yakın arkadaşı Matuszyinski’nin  vereme yenik düştüğünü öğrenince aynı hastalığın kendisini de pençesine aldığına ilişkin kaygıları arttı. Bu durumdayken yine imdadına George Sand yetişti. Onu alıp yeniden Nohant'a götürdü (1842). Hastalığı da kendini yeniden hatırlatmaya başlamıştı. Sonun artık yaklaştığını gören George Sand, Chopin'in başından hiç ayrılmıyordu. Kışın yeniden Paris'e döndüler. Orleans Meydanı'nda, yan yana iki apartmana yerleştiler.

1844, Chopin için yine büyük üzüntülerle dolu bir yıl oldu. O yılın baharında babasının ölüm haberini aldı. Sand, Chopin'i avutmak için Nohant'a bestecinin ablasıyla eniştesini davet etmişti. 14 yıllık bir aradan sonra, Chopin ablasını ilk kez görüyordu. Bu güzel aile ortamı moralini düzeltmiş, hatta hastalığına bile iyi gelmişti. Bu canlı ve neşeli ortamda Chopin de beste çalışmalarına yeniden başladı. Üçüncü bir sonata başladı, daha önce başladığı birçok parçayı tamamladı.

Ne yazık ki bu güzel günler çok uzun sürmedi. Chopin'le George Sand'ın arası çocuklar yüzünden açıldı. 1846 yazı da Chopin için verimli geçmedi, istediği gibi çalışamıyor, yeni eserler yaratamıyordu. "Op. 60 Barcarolle"üne (Barkarol) başladıysa da bu, pek hevesli bir çalışma olmadı. Viyolonsel için yazdığı sonatı da bir türlü bitiremiyordu.

Bu gergin günlerin sonunda, George Sand'la büyük kavgası patlak verdi, ilk kez Nohant'dan  Chopin, yalnız dönüyordu. 1848 Mart ayında Paris'te, karşılaştıklarında, bir birlerine söyledikleri birer kelimeyi geçmedi:

"-Nasılsınız?"

"-İyiyim."

Ondan sonra, birbirlerini bir daha görmediler.

21 Nisan 1848'de Chopin Londra'daydı. Paris'te müzik dünyasını yerinden oynatan son konserinden sonra, başta sanatsever bir zenginin kızı olan Jane Stirling olmak üzere, İngiliz hayranları onu davet etmişlerdi. Chopin, İngiltere'de beklediği ilgiyi bulmuş ama, kendi iç huzurunu bulamamıştı.

Chopin İskoçya'da, Manchester ve Glascow da konserler verdikten sonra Londra'ya döndüğünde yatağa düştü. Ne olursa olsun Paris'e dönmeye karar vermişti.

Paris'teki son ayları, bir yolculuğa hazırlanır gibi, hem hareketli, hem de telaşlı geçti. Kışın çok sıkıntı çekse de, Mayısta yeniden canlandı... "Barcarolle" (Barkarol)' ünü ve "Berceuse"{Bersöz)'ünü bitirdi.

Chopin, 17 Ekim 1849'da yaşama veda ettiğinde  henüz 39 yaşındadır. Vasiyeti gereği, kilisede Mozart'ın "Requiem" (Ölüm Duası) seslendirilir. Cenazesi, gösterişli bir tören değilse de, dostlarının ve hayranlarının oluşturduğu büyük bir kalabalıkla kaldırılır. Paris'in ünlü Pere-Lachaise Mezarlığı'nda toprağa verilir. Yıllarca yanında taşıdığı Polonya toprağı da mezarına konulur. Gazetelerin o gün yazdığı gibi "Doğa bayram yapmaktadır."